Tabiin’den Hayyan şöyle bir hatırasını anlatıyor:
Bir gün iki arkadaşımla birlikte sahabeden Zeyd bin Erkam’ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda benimle birlikte gelen Husayn bin Sebre dedi ki:
- Ey Zeyd! Sen Resulullah’ı gördün, sözünü dinledin, onunla savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saadete erdin! Allah Resulü’nden duyduklarını bize de anlatır mısın?
Bunun üzerine Zeyd (r.a.) şunları anlattı:
- Aradan çok zaman geçti. Resulullah’tan duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın. Bir gün Resulullah (s.a.v.), Mekke ile Medine arasındaki Hum suyu başında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamd edip onu övdükten sonra bize öğüt verdi. Sonra da şöyle buyurdu:
- Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında ölüm meleği bana da gelecek ve ben onun davetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve yolunuzu aydınlatacak olan Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!
Peygamberimiz (s.a.v.) Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti:
- Size bir de Ehl-i beyt’imi bırakıyorum. Allah’tan korkun ve Ehl-i beyt’ime saygılı davranın!
Bu arada orada bulunan Husayn bin Sebre araya girerek şöyle dedi:
- Ey Zeyd! Hz. Peygamberin Ehl-i beyt’i kimdir? Hanımları da Ehl-i beyt’inden midir?
Bunun üzerine Hz. Zeyd dedi ki:
- Hanımları da Ehl-i beyt’indendir. Bir de kendisinden sonra sadaka almaları haram olanlar da Ehl-i beyt’tendir.
Husayn:
– Sadaka almaları haram olanlar kimlerdir? diye sorunca,
Hz. Zeyd:
– Ali’nin ailesi, Akil’in ailesi, Ca`fer’in ailesi ve Abbas’ın ailesidir, dedi. (Müslim, Fedail, 36).
Sevgili Peygamberimizin hanımları, kızı Fatıma, torunları Hasan ve Hüseyin ile yakın akrabalarının oluşturduğu güzide insanlar topluluğuna Ehl-i beyt denir. Allah (c.c.) “... Ey Peygamberin ev halkı (Ehl-i beyt)! Allah sizin üzerinizden her türlü çirkinliği ve kirliliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab suresi, 33. ayet) buyurarak onları övmüş ve onlardan diğer insanlara da örnek olmalarını istemiştir. Bu ayeti kerime indiği zaman Peygamberimiz kızı Fatıma, torunları Hasan ve Hüseyin’i yanına çağırarak onları bir örtü ile örttü. Hz. Ali de Resul-i Ekrem’in arkasında bulunuyordu. Onu da bir başka örtü ile örttü ve şöyle dua etti:
- Allah’ım! Bunlar benim ehli beytimdir. Bunlardan kötülükleri gider ve onları tertemiz eyle.
Bu sırada orada bulunan Peygamberimizin eşi Ümmü Seleme Validemiz:
- Ey Allah’ın Resulü! Ben de Ehl-i beyt’ten miyim? diye sorunca Peygamberimiz şöyle cevap verdi:
- Sen zaten hayır üzeresin. (Tirmizi, Menakıb, 31, 60).
Peygamberimiz (s.a.v.), Ehl-i beyti’ne her zaman Allah’a kullukta sebat etmelerini öğütlerdi. Peygamber kızı, eşi ya da damadı olmanın onları ahirette kurtarmayacağını belirtir ve kulluktan ayrılmamalarını tavsiye ederdi. Nitekim bir gün kızına şu öğütte bulunmuştu: “…Ey Fatıma! Sen de kendini ateşten koru! Çünkü ben Allah’ın buyruğu karşısında size hiçbir şey yapamam…” (Nesai, Vesâyâ, 6). Resulullah, herhangi bir yasağı tebliğ ederken önce kendi ailesinden başlardı.
Resulullah Efendimizin bize bıraktığı iki emanetten ilki Kur’an’dır. Dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşmanın yolu Kur’an’ı rehber edinmek ve ona göre yaşamaktan geçer. Zira Rabb’imizin ifadesiyle “Bu Kur’an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler.” (İsrâ suresi, 9. ayet).
İkinci emanet Peygamberimizin Ehl-i beyti’dir. Ehl-i beyt Ehl-i beyt’ten olanları sevmek, saygı göstermek ve hayırla anmak her Müslümanın görevidir. Zira Peygamberimize olan sevgimizden dolayı onun aile fertleri ve ashabını sever ve onlara ayrı bir değer veririz. Çünkü onlar Peygamberimizin mutlu yuvasında yetişmiş, onun sevgi dolu gönlünden feyiz almış örnek şahsiyetlerdir. Her biri birer yıldızdır. Günde kıldığımız beş vakit namazda okuduğumuz “Allahümme salli ve Allahümme barik’’ dualarıyla; “Ey Allah’ım, Muhammed’e ve onun aile fertlerine iyilik ver...” diyerek onlara olan sevgimizi dile getiririz. Onlara olan muhabbetimizden dolayı çocuklarımıza Fatma, Hasan, Hüseyin gibi isimler veririz. Çünkü onlar bizlere Sevgili Peygamberimizin bir emanetidir.
(Gümüş Kalemler, Ailemizle 52 Derste Peygamberimizin Hayatı, s. 203-206)