Abdest alırken suyu fazlaca kullanan bir sahabîyi gördüğünde Peygamber Efendimiz ‘bu ne israf böyle!’ diyerek müdahale etti. ‘Abdestte de israf olur mu’ diye cevap gelince, ‘Evet, akan bir nehirde abdest alırken bile suyu israf etmeyin’ buyurdular.
İsraf, bir şeyi gereksiz ve aşırı tüketmektir, hem Kur’an ayetlerinde hem de Peygamber Efendimiz’in hadis-i şeriflerinde çok çirkin görülmüş ve yasaklanmıştır. Yüce Allah bir ayette “Yeyiniz, içiniz ama israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez” (Araf Suresi, 31. ayet) buyurmuştur. İsraf, hem Allah’ın verdiği nimetlere şükürsüzlük, hem de dünyanın çeşitli köşelerinde açlık yüzünden canını kaybeden bir sürü insana da saygısızlıktır. Yediği tabakta artık bırakmamayı görgüsüzlük, birazını alıp gerisini bırakmayı da marifet sayan bazı modern algılamalar İslam’ın prensipleriyle çelişmektedir. Tabağımızdaki pilavın o hale gelinceye kadar kimlerin ne denli emek sarfettiğini düşünmek gerekir, belki Mevlamızın rızası tabaktan alacağımız son pirinç tanesindedir kim bilir? En güzeli tabağa yiyebileceği kadarını koymasıdır kişinin, ama koyduktan sonra da artık bırakmaması. Düşünmeli gündüzün sıcağında, zor şartlarda pirinç yetiştirmek için nice emek harcayan çiftçiyi ve dünyanın bir köşesinde o nimeti bulabilmek için, olsa bütün malını verecek aç insanları.
Peygamber Efendimiz’in akan bir nehirden abdest alırken bile suyu israf etmeyin tavsiyesi çok dikkat çekicidir, özellikle biz tüketim çağının insanlarına. Girdiği süpermarkette ihtiyacı olsun olmasın gözünün gördüğünü almak, daha fazla tüketmek isteyen, bunu da nasıl olsa imkanım var, kendi paramla değil mi diyenlere.
Normalde, akan bir nehirde suyu ne kadar bol kullanırsanız kullanın azalacak değildir. Ama Efendimiz’in öğretmek istediği, dikkat çekmek istediği bir nokta var burada. O da kişinin kendisini iktisatlı, orta yollu olmaya alıştırmasıdır. Yani daha fazlasını elde etme imkanın olsa bile bir şeyi ihtiyaç duyduğun miktarda kullan. Aslında Efendimiz’in bu tavsiyesinin ne kadar önemli olduğu günümüzde daha bir anlaşılır hale geldi. Dünyadaki her şeyi sınırsız zanneden ve imkanım varsa istediğim kadar tüketirim diyenler, şimdilerde dünyanın kaynaklarının yavaş yavaş tükenmeye doğru gittiğini ve bu açgözlülüğümüzün faturasını ileride ağır ödeyeceğimizi fark etmeye başladılar, işin uzmanlarının uyarılarıyla.
O halde Müslüman her şeyde ölçülü olmalı. Parasını yettiği her şeyi değil, ihtiyacı olan şeyleri ve ihtiyaç duyduğu miktarda almak için kullanmalı. O nedenle sormalıyız alışveriş yaparken elimiz neye uzanırsa ‘buna gerçekten ihtiyacım var mı?’ diye, samimi bir muhasebeden sonra cevap evetse eğer, o zaman sormalı ‘peki ne kadarına ihtiyacım var?’. Bu da bir önceki kadar önemli bir sorudur. Çünkü kapitalist mantık ‘bak bundan bir litre alırsan bir lira, iki litre alırsan bir buçuk lira’ der ve akıllı adamın yapacağı işin iki litre almak olduğunu hissettirir. Halbuki akıllı adam tuzağa düşmeyendir. Küçük bir farka bakıp kâr edeyim derken, daha büyük bir harcamanın bağımlısı haline gelmez.
Yaşadığı dünyanın kaynaklarını tükete tükete kendi sonunu hazırlayan insanlık, buna bir dur demek istiyorsa Peygamberimizin bu altın değerindeki tavsiyesine kulak vermeli: her zaman gerektiği kadarını tüket, suyun içinde olsan bile suyu israf etme. Unutmayalım ki Allah israf edenleri sevmez.